Jurgen Habermas Kimdir? – İletişimsel Eylem Kuramı Nedir?

Jurgen Habermas Kimdir

Jurgen Habermas Kimdir? ; Geliştirdiği “İletişimsel Eylem Kuramı” ile topluluk kuramı alanında çok yankı uyandırmış, özellikle iletişim felsefesi alanındaki düşünceleriyle üst felsefe tartışmalarına mühim bir açılım kazandırmış, Frankfurt Okulu’nun önde gelen son kuşak felsefecisi, Alman toplum kuramcısı ve eleştirmeni.

Jurgen Habermas, Kimdir?

İletişimsel Eylem Kuramı

Geliştirdiği “İletişimsel Eylem Kuramı” ile topluluk kuramı alanında çok yankı uyandırmış, özellikle iletişim felsefesi alanındaki düşünceleriyle üst felsefe tartışmalarına mühim bir açılım kazandırmış, Frankfurt Okulu’nun önde gelen son kuşak felsefecisi, Alman toplum kuramcısı ve eleştirmeni.

Adı oldukça büyük ölçüde modern kamu alanı düşüncesi doğrultusunda temellendirdiği “kamusallık” ile “özgür kamusal ussallık” anlayışlarıyla öne çıkmasına rağmen, Habermas iletişim kuramı, biçimsel olmayan uslamlama, etik, toplum bilimlerinin temelleri ve yöntem bilgisi gibi, olabildiğince değişik alanlara son derece önemli katkıları olmuştur.

Habermas, 1968 senesinde yayımladığı “Bilgi ile İnsan İlgileri/Çıkarları” (Erkenntnis und Interesse) isimli kitabıyla Frankfurt Okulu’ nun eleştirel kuramının kabul edilen isimlerinden birisi olarak düşün çevrelerinin dikkatlerini aniden üzerine çekmeyi başarmıştır.

1981 tarihini taşıyan iki ciltlik “İletişimsel Eylem Kuramı” (Theorie des komunikativen Handelns) isminde çalışması toplum kuramına yapılmış çok mühim bir katkı olarak değerlendirilmektedir.

Söz konusu eserinde Habermas, temelde tek yönlü ussallaştırma periyodunun kararı olarak modern toplumun karşılaştığı muhtelif siyasi, ekonomik ve kültürel bunalımların kökenlerini ortaya koymakta, bu bunalımlar periyodunun aşılması bağlamında temelde “uzlaşım” yöntemiyle normlar ile değerler üzerine kurulmuş ortak karar alma biçimlerini korumak için çaba sarf eden bir çözüm önerisi getirmektedir.

1962 senesinde yayımladığı ilk çalışması Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü: “Burjuva Toplumunun Bir Kategorisi Üzerine Araştırmalar” da (Strukturwandel der Öffentlichkeit: Untersuchungen zu einer Kategorie der bürgerlichen Gesellschaft) Habermas, devlet ile toplum arasında hiç değilse bari bir süreliğine arabulucu olacağı düşüncesiyle önerilmiş burjuva kamusal alanının izlerini sürmektedir.

Özünde liberal kapitalizmin ekonomik ve toplumsal koşullarında filizlenen burjuva kamusal alanı, hususi kulüpler, kareler, eğitimli topluluklar, yazınsal örgütlenmeler, yayınevleri, dergiler ve gazeteler gibi devletin saltıkçı iktidarına karşı XIX. Yüzyılda ortaya çıkan sosyokültürel kurumlara göndermede bulunmaktadır.

Bir tüm olarak alındıklarında bütün bu kurumlar, çeşitli temel hak ve özgürlüklerin yasalaşmasıyla belli oranlarda güvenceye alınmış özel kişilerin kamusal düşünme alanını oluşturmuştur.

Kuramsal bakımdan (bir seviyede pratik bakımdan da) mevzu bahis kamusal alan, hem piyasanın özel alanından, hem aileden, bununla beraber de devletin siyasal iktidarından farklıdır.

Bu pencereden bakıldığında, özel kişiler kendi ortak menfaatlerini ortaklaşa bir şekilde düşünme noktasına geldikleri her anda bir alan oluşturmaktaydılar. Bu kamusal alanın temel işlevi, yönetsel devlet aracılığı ile uygulamaya alman siyasi iktidarı bir yandan sınırlamakken, bir taraftan da onu meşru kılmaktır.

Buna karşı Habermas’ın savı, bu kamusal alan tasarımının oldukça kısıtlı bir ömür oluşturduğu yönündedir. Kuram düzeyinde “düşünen kamu” tasarımı, gerek tutucularca gerekse ilericilerce kuşkuyla karşılanmış olsa da, liberal kuramda kamusal alanın savunulması sınırlı bir takım organik siyasi hakkın veya yurttaşlık haklarının biçimsel teminatından ileri gitmemekteydi.

Tarihsel bir görüngü olarak burjuva kamusal alanı da eş derecede talihsiz bir yazgının kurbanı olmuştur. Habermas, XIX. Yüzyılın ikinci evresinde “sivil topluluğun tekrar feodalleşmesi” diye isimlendirdiği saptama doğrultusunda sivil topluluğun ticarileşmesini, siyasi veya siyasi olmayan otoritenin bürokratikleşmesini, en önemlisi de kitle iletişim araçlarını yönlendirip güdümleyen propaganda güçlerini büyüteç altına almaktadır.

“Yeniden siyasallaşmış alan” burjuva kamusal alanının, tüketime yönlendirilmiş bir toplumun, yarışmaya dayalı bir siyasetin mecburi toplumsal koşulu olan devlet ile toplum arasındaki ayrımı kemirmektedir.

Habermas, burjuva idealinde açığa vurulan normatif iddiaları asla ortadan kaldırmamış olmasına rağmen, Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü geç dönem kapitalist toplumun değişmiş koşullar altında yenilenmiş bir kamusal alan olanağına bir hayli temkinli yaklaşmaktadır.

Aradan sadece otuz yıl geçtikten sonra Habermas ‘Olgular ile Normlar Arasında” (Faktizität und Geltung, 1992) isimli kitabındaki epeyce iyimser bir notta karmaşık, çoğulcu toplumlarda demokrasi umuduna geri dönmektedir.

1960’lı ve 70’li yıllarda Habermas, birbiriyle yakından bağlantılı bir dizi mevzunun izini sürmüş; “siyasetin bilimselleştirilmesi’ni, modern toplumlarda giderek arttığını gözlemlediği “teknokrat bilinç’i kesin bir dille eleştirmiştir.

Habermas’a göre teknokrasinin her yeri sarması kaçınılamayacak bir durum olmamasına rağmen, kuram ile pratik arasındaki, pratik bilgelik (phronesis) ile teknik beceriler (tekhne) arasındaki klasik farkın korunamamış olması bu biçimde bir sonucu doğurmuştur.

Birçoğu ‘Kuram ile Praksis: Toplum Felsefesi Araştırmaları” (Theorie und Praxis: Sozialphilosophische Studien, 1963) isimli kitapta toplanmış bir dizi etkili yazısında Habermas, söz mevzusu ayrımın Hobbes’tan Hegel’e oradan da Marx’a kadar çağdaş siyaset kuramında hangi yollarla ortadan kalkmış olduğunun izini sürmektedir.

Bu noktada Marx’a karşı Habermas, yabancılaşmış emeğin sonunun bir başına sosyal olmadığına, fakat yalnızca toplumsal koşulların zorunlu sonucu olduğuna inanmaktadır.

Habermas’ m başyapıtı olarak görülen “İletişimsel Eylem Kuramı” (1981) modern düşünme evrenine gerek amaçlan gerekse yapısı bakımından toplum kuramının yönünü değiştirecek denli mühim katkılarda bulunmuştur.

Habermas kitabına tıpkı Weber ile Parsons benzeri bir eylem tipolojisi geliştirmeyi amaçlayan üstkuramsal düşüncelerle başlamaktadır.

Bu doğrultuda “uzlaşım yönelimli” (iletişim yönelimli) eylemler ile “başarı yönelimli” (ussal amaç yönelimli) eylemler arasında oldukça temel bir ayrım yapmış; buna bağlı olarak da “stratejik eylemler” ile “araçsal eylemler” arasmda ilaveten bir ayrıma gitmiştir.

Habermas, daha teknik bir düzeyde, çağdaş ussallık yapıları bağlamında, iletişimsel olarak karşılıklı anlamaya varma arayışı içinde olan bireylerin, kendi yorumlarını gerçekte üç temel “konuşma edimi” ne denk gelen, üç farklı geçerli sav çeşidiyle dillendirdiklerini savunmaktadır:

  1.  Sabit, değişmez konuşma edimlerinde ileri sürülen doğruluk savları;
  2.  Düzenli konuşma edimlerinde ileri sürülen normatif doğruluk savları;
  3. Dile getirmeci konuşma edimlerinde ileri sürülen doğruluk savları.

Bu üstkuramsal ve yöntembilgisel düşünceler haricinde İletişimsel Eylem Kuramı, bir ussallaştırma ve sosyal ayrımlaşma sürecinin neticesinde ortaya çıkan çağdaş toplum üstüne çok kapsamlı bir yorum sunmaktadır.

Habermas’ın geliştirdiği emsalsiz “söylem etiği” (iletişim etiği) onun iletişim kuramının ayrılmaz bir parçasıdır. İlkeyi temellendirirken Habermas’ın izlediği yol en genel anlamda şu biçimde özetlenebilir: Belli ifadeleri dile getirirken konuşmacılar en azından üstü örtük bir şekilde farklı türden geçerlilik savlarına başvurmaktadırlar.

Bunlar sırası ile “doğruluk savı“, “normatif doğruluk“, “içtenlik veya dürüstlük” diye sıralanmaktadır. Bu geçerlilik savları bununla birlikte dışsal kısıtlamalardan kurtulmuş “ideal konuşma ortamı” nın da yeter koşullarını oluşturmaktadır.

Habermas, 1992 yılında yayımladığı “Olgular ile Normlar Arasında” başlıklı görece yakın tarihli kitabında evvelki çalışmalarında ilgilenilmiş olduğu siyasi sorunlara yeniden dönerek iletişimsel eylem kuramının siyasi içerimleri doğrultusunda bu soruları başka bir gözle tekrar irdeleme gereği duymuştur.

Kitabın temel savı, demokrasi (halk egemenliği) ile anayasacılık (bireysel hakların teminatı) arasındaki temel karşıtlığın, her ikisi de kavramsal olarak birbirlerine bağlı olduklarından, gerçekte olduğundan daha büyük gösterilmiş olduğunun kanıtlanmasıdır.

Bu tartışmaların en önemlilerinden önde gelen postmodernizm tartışması, Habermas’ın 1985 yılında yayımladığı Modernliğin Felsefi Söylemi: On İki Ders’in de (Der philosophische Diskurs der Moderne: Zwölf Vorlesungen) ana konusunu oluşturmaktadır.

Habermas’ın kitaptaki temel savına göre, Nietzsche’den Foucault’a, Lyotard’dan Derrida’ya postmodern düşünceyi inşaa edenlerin oldukça büyük bir bölümü ironik şekilde hep o yerin dibine soktukları modern bilinç felsefesinden sıyrılamamışlardır.

Habermas bu durumdan kurtulmanın olanaklı yegâne yolunun öznelliğin bilinç felsefesinden kurtularak her zaman için “öznelerarasılık” doğrultusunda yol alan iletişimsel eylem paradigması olduğunu ileri sürmektedir.

Buna bağlı olarak da birçok postmodern düşünürün ileri sürdüğünün tam aksine, modernliğin henüz tüm olanaklarının tam anlamıyla araştırılmadığı düşüncesi temelinde, “eksikleri olan bir tasarı” olarak görmüş olduğu modernliğin tüketildiği sanılan ama gerçekte el değmemiş biçimde araştırılmayı bekleyen olanaklarının yine tartışılması gerektiğini savunmaktadır.

Jurgen Habermas Kimdir? – İletişimsel Eylem Kuramı Nedir?, Biyografi Tanıtımımızın Sonuna geldik, Yorumlarınız Bizim için çok değerli.


İlgi Çekici Biyografiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.