Yunus Emre’nin Hayatı – Işıldayan İlahi Aşk

Yunus Emre'nin hayatı

Yunus Emre’nin Hayatı, edebiyatımızda, bir yandan halka halk diliyle hitap edişi, insanî görüşü, beşerî duyuşu, insanı ve insanlığı kucaklayışı bakımından, bir yandan buluşlarındaki, duyuşlarındaki, tek sözle sanatındaki eşsizliği bakımmdan yüzyıllar boyunca hüküm sürmüş, adını unutturmamış, bugünse, büsbütün benimsenmiş gerçek ve tek şairimizdir dersek, mübalağa etmiş olmayız.”

Yunus Emre’nin hayatı hakkında detaylı bilgi edinin. Türk mutasavvıfı şair Yunus Emre’nin doğum, yaşam ve eserleriyle ilgili merak ettiğiniz her şey bu makalede.

Yunus Emrenin Hayatı – Işıldayan İlahi Aşk

Yunus Emre

Türk tasavvuf edebiyatının (tasavvufi halk edebiyatı) meşhur mutasavvıf şairlerindendir. İlgili kaynaklarda tasavvufi halk edebiyatı şairi, Türk-İslam düşünürü, Türk tasavvuf edebiyatının en büyük temsilcisi, halk şairi, halk ozanı, tekke şairi, derviş olarak vasıflandırılır.

Eserleri hayatının önüne geçen Yunus Emre’nin hayatı hakkında yeter derecede kesin olmayan bilgiler; şiirleri, menkıbeler, rivayetler/söylentiler ve sonraki dönemlerde yazılmış eserlerden öğrenilmektedir.

Yunus Emre’nin Doğum Yeri ve Tarihi

Yunus Emre, genel kabul gören görüşe göre; Porsuk Çayı kenarındaki Sarıköy’de (Emrem Sultan köyü / Günümüzdeki adıyla Yunus Emre Mahallesi) dünyaya gelmiştir.

Sarıköy (Yunus Emre Mahallesi); Porsuk Çayı ile Sakarya Irmağının birleştiği noktaya kuş uçuşu (yaklaşık olarak) 40, kuzeyindeki Mihalıççık’a 25, güneyindeki Sivrihisar’a 45 kilometre mesafededir.

Yunus Emre’nin doğum tarihi kesin olarak belli değildir. Araştırmacılar, bazı belgelerden ve şiirlerinden hareketle birbirinden farklı doğum tarihleri belirtmişlerdir.

Genel kabul gören görüşe göre Hicrî 638 / Miladi 1240-1241 yılında (genel bir ifadeyle 13. Yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru) doğduğu tahmin edilmektedir.

Yunus Emre’nin Soyu / Ailesi

Yunus Emre, Horasan’dan Anadolu’ya gelerek Sarıköye yerleşen, vatan tuttuğu bu yerde çiftçilikle geçimini sağlayan bir Türkmen aileye mensuptur.

Yunus Emre’nin Öğrenim Durumu

Çocukluğunda mektebe gönderildiği, fakat elifbâ’yı (alfabe) sökemediği ve okumaya dilinin dönmediği için mektebe devam etmediği rivayet edilen Yunus Emre’nin menkıbevi hayatından ve bazı şiirlerinden hareketle ümmî (okuma-yazma bilmeyen) olduğu ifade edilse de.

Dönemin Türkçesini başarılı bir şekilde kullanması, şiirlerinin hece ve aruz ölçüsüyle söylenmiş olması, Kur’an ve hadis bilgisi, dinî kelime ve kavramları yerli yerinde kullanması, anâsır-ı erbaa’dan bahsetmesi, Arapça ve Farsça bilmesi, yolunun (derinlemesine olmasa bile) mektep veya medreseden geçtiğini göstermektedir.

Yunus Emre’nin ümmî olarak görülmesinin bir başka sebebi ise dervişlikten kaynaklanan bir alçak gönüllülükle şiirlerinde kendini ‘bir şey bilmez’ olarak göstermesidir. Onun okuma-yazma bildiği şiirlerinden de anlaşılmaktadır.

“Dört kitâbun ma’nîsini okudum tahsil kıldım Aşka gelincek gördüm bir ulu heceyimiş.”

“Yûnus oldıysa adum pes ne acep Okuyalar defter ü dîvânımı.”

Yunus Emre’nin Yaşadığı Coğrafya

Yunus Emre, Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy (Günümüzdeki adı Yunus Emre Mahallesi) ve çevresinde hayat sürmekle birlikte yaşadığı dönemde Urum illerini (Anadolu’nun birçok bölgesini), Şam’ı, Konya’yı, yukarı illeri (Kafkasya, Azerbaycan)

Muhtemelen gezip görmek, ilim tahsil etmek, dervişlik geleneğine uygun bir şekilde irşad veya ilahi aşk derdiyle gezip dolaşmış; gezip dolaştığı bu yerlerde insanların maneviyatını güçlendirecek çalışmalar yapmıştır.

“Gezdüm Urum’ıla Şam’ı, yukarı illeri kamu. Çok istedüm bulamadum, şöyle garîb bencileyin.

Varduğumuz illere şol safâ gönüllere. Halka Tapduk ma’nîsin saçduk el-hamdülillâh.

Yunus’un bu sözünden sen ma’nî anlar-ısan, Konya menâresini göresin bir çuvalduz.”

Yunus Emre’nin Vefat Ettiği Yer ve Tarih

Yunus Emre’nin vefat tarihi de kesin olarak belli değildir. Araştırmacılar; menkıbe, rivayet/söylenti ve şiirler ile bazı belgelerden hareketle birbirinden farklı vefat tarihleri belirtmişlerdir.

Genel kabul gören görüşe göre Hicrî 720 / Miladi 1320-1321 yılında (genel bir ifadeyle 14. Yüzyılın başlarında) Sarıköfde (Günümüzdeki adı Yunus Emre Mahallesi) seksen iki yaşında iken vefat ettiği tahmin edilmektedir.

“Bir garib ölmüş diyeler, üç günden sonra tuyalar. Soğuk su ile yuyalar, şöyle garib bencileyin.” (Bir garip ölmüş diyeler, üç günden sonra duyalar, soğuk su ile yuyalar, şöyle garip bencileyin.)

Mezarı Yunus Emre’nin mezarı genel kabul gören görüşe göre Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköfde (Günümüzdeki adı Yunus Emre Mahallesi) bulunmaktadır.

Bunun yanında bazı araştırmacılar, birtakım belgelerden hareketle Yunus Emre’nin mezarının Karaman ilinde bulunduğunu söylemektedir.

Anadolu’nun pek çok yerinde Yunus Emre’ye affedilen türbe, mezar ve makam bulunmaktadır. Bu durum, Anadolu insanındaki sınırsız Yunus Emre sevgisinden kaynaklanmış olabilir.

Ayrıca yaşadığı dönemde veya daha sonraki dönemlerde onun takipçisi (ardılı) olan; konu, dil ve üslup bakımlarından onun söyleyiş ve üslubuna uyan şiirler söyleyen kişilere de Yunus, Miskin Yunus, Derviş Yunus, Koca Yunus, Âşık Yunus, Bîçâre Yunus,

Kul Yunus gibi isimler verilmiş olabileceği, bu kişilerin mezarlarının da Yunus Emre’ye mal edilebileceği akıllardan çıkarılmamalıdır.

Yunus Emre’nin olduğu varsayılan türbe, mezar veya makamların bulunduğu bazı yerler şunlardır:

1- Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı olan ve ilçeye 25 kilometre mesafede bulunan Sarıköfde (Günümüzdeki adı Yunus Emre Mahallesi).

2- Karaman ilinin Kirişçi Baba Mahallesinde bulunan Kirişçi Baba Camii, diğer adıyla Yunus Emre Camii’nin bahçesinde.

3- Aksaray’ın Ortaköy ilçesine bağlı Reşadiye köyü sınırları içerisindeki Ziyaret Tepe mevkiinde (Eskiden Sarıkaraman köyü sınırları içerisinde bulunmaktaydı).

4- Manisa’nın Kula ilçesine bağlı ve Kula’ya 25 kilometre mesafede bulunan Emre Mahallesi (Eski adı Emre Sultan / Emre köyü).

5- Erzurum’un Palandöken ilçesi Tuzcu Mahallesinde (Eski adı Dutçu / Duzcu / Tuzcu köyü) mezarlığında.

6- Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesi Yunus Emre Mahallesindeki (Eski adı Çayköy / Yeniçay köyü) mezarlıkta.

7- Afyonkarahisar’ın İhsaniye ilçesi Döğer kasabasında.

8- Isparta’nın Gönen ilçesi Pazar Mahallesinde.

9- Ordu’nun Ünye ilçesi Karşıyaka Mahallesinde Şeyh Yunus’a ait olduğu belirtilen türbe.

10- Bursa’nın Yıldırım ilçesi Şiblî Mahallesinde Âşık Yunus’a ait olduğu belirtilen kabir.

11- Sivas’ın Hafik ilçesi Emre Mahallesindeki (Eski adı Emre köyü) türbe.

12- Konya’nın Doğanhisar ilçesi Koçaş beldesinde.

13- İzmir’in Tire ilçesi İstiklal Mahallesindeki Yunus Emre Camii haziresinde.

14- Kırşehir’in Ulupınar kasabasında.

15- Tokat’ın Niksar ilçesinde.

Yunus Emre’nin Mezarının Nakli

Türk Edebiyatı Tarihçisi Nihat Sami Banarlı, Yunus Emre’nin mezarının nakledilmesini şöyle anlatır: Yunus Emre’nin türbesi, bugün, Eskişehir’in Mihalıççık kazasına bağlı ve Eskişehir-Ankara tren yolu üzerindeki Yunus Emre Köyü’ndedir.

Bu köyün eski adı Sarıköy’dü. Yunus’un aynı köydeki zâviye ve türbesi, İstiklâl Savaşı’nda Yunanlılar tarafından yakılmış ve yıkılmıştır. 1948’de burada yapılması tasarlanan çifte tren hattının Yunus’un mezarı üzerinden geçeceği anlaşılınca bu mezarın elli metre sağa alınması için hükümete müracaat edilmiştir.

Hükümet tarafından hiçbir tören yapılmaması kaydıyla verilen müsâade üzerine mezar açılmıştır. İçinden, bir eli başının altında, bir eli kalbinin üstünde, bozulmamış bir iskelet çıkmıştır. Kafatası mütehassıslar tarafından incelenen Yunus’un Türkmen soyundan olduğu, seksen yaşlarında vefat ettiği, bu mezara altı asır evvel gömüldüğü kanaati hâsıl olmuştur.

Kemiklerinin ve kafatasının fotoğraflan alınan iskelet, büyük saygı ile bir tabuta konmuştur. Ancak böyle bir mezar naklinin yapılacağını nereden ve nasıl haber aldıkları bilinmeyen on binlerce Türk halkı (6 Mayıs 1949 Cuma günü) Sandıklı’dan, Bolvadin’den, Konya’dan, Bolu’dan ve Anadolu’nun bir gecede gelinebilecek her yerinden;

helvalarıyla, aşlarıyla, tekbirleriyle ve ilâhileriyle akın akın gelerek ve Yunus’un tabutunu yeni türbesine tam üç saatte götürerek, Anadolu’nun bu en büyük mutasavvıf halk şâirine görülmemiş derecede büyük bir ihtiram töreni yapmıştır. [1]

Yunus Emre’nin İsimleri / Mahlasları

Yunus Emre’nin şiirlerinde veya kendisinden bahseden kaynaklarda Yunus, Miskin Yunus, Derviş Yunus, Koca Yunus, Âşık Yunus, Bîçâre Yunus, Kul Yunus, Taptuklu Yunus, Emre’m Yunus, Yunus Dede’m gibi isimler kullanılmıştır. Bu isimlerden bazılarının Yunus Emre’ye değil, takipçilerine ait olabileceği düşünülmektedir.

Yunus Emre ve Hacı Bektâş-ı Velî

Hiçbir şiirinde ismi zikredilmese de Yunus Emre’nin menkıbevi hayatı Hacı Bektâş-ı Velî ile başlar. Menkıbeler, Anadolu Selçuklu Devleti’nin son döneminde meydana gelen kuraklık ve baş gösteren kıtlık hadisesinden sonra

Yunus Emre’nin Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî’nin dergâhına gitmesi, buğday istemesi, onun himmet verme ısrarı ve nihayetinde Tapduk Emre’ye yönlendirmesi şeklinde cereyan eder.

Vilayetnâme’de Hacı Bektaş-ı Velî şöyle vasıflandırırlır: “Hacı Bektâş Hünkâr bütün ömrü boyunca bir kerecik olsun, nefsinin muradım vermedi. Hiç kimsenin ayıbını. görüp yüzlemedi. Abdestsiz bir an bile yere basmadı. Bir an bile ibadetten ayrılmadı.”

Yunus Emre ve Tapduk Emre

Yunus Emre’nin şiirleri ile bazı menkıbe ve rivayetlerde Tapduk, Emre veya Tapduk Emre (Taptuk, Taptuk Emre) olarak yer alan isimin gerçek kimliği üzerinde kesin bir bilgi yoktur.

Yine kesin olmamakla birlikte 1200-1300 yıllan arasında yaşadığı varsayılmaktadır. Yaygın olarak kendisinin Horasan’dan Anadolu’ya gelip yerleşerek bulunduğu bölgede tebliğ ve irşat faaliyetlerinde bulunan mütevazı bir Türkmen ulusu olarak bahsedilir.

Bu durumda Tapduk Emre, Yunus Emre’nin şeyhi, mürşidi olan şahıstır. Bir görüşe göre Barak Baba veya Hacı Bektâş-l Velî’nin halifesidir. Bazı araştırmacılar ise Yunus Emre’nin Tapduk (Taptuk) ismini Rab, Allah yerine kullandığını dile getirirler.

“Şeyh ü dânişmend ü veli, cümlesi birdür er yoll Yunus’dur dervişler kull, Tapduk gibi serveri var.”
“Yunus Emre’m iş bu sözi cân içinde söyledi Söyleyen bî-çâre Yunus, Tapduk Emre’m sırrıdur.”
“Aşk sultâm Tapduk’durur Yunus gedâ bu kapuda Gedâlara lütf eylemek hem kâidedür sultâna.”
“Yine esridi Yunus, Tapduk yüzin görelden Meğer anun gönlinden bir cur’a şerbet içdi.”


İlginizi Çekecek Biyografiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.